15 Kasım 2019 Cuma
mutsuz ilişkiler cenneti
ortak zevklerin ve keyifli senelerin sonunda evlendiğinde bile, hızlıca ölen, bu acımasız, bu zalim, bu kahredici aşk insana neler yaptırıyor...
tabak takımlarının en güzelini alıp, yurt dışından özenerek seçtiğiniz peçeteyi de yanına koyunca "sonsuza dek mutlu yaşadılar" kervanına katılacağını sanıyor insan.
'düğünde anne tarafından uzak kuzenin masası neresi olmalı?' tartışmalarında bulunca kendinizi hafiften anlıyorsunuz aslında, ama geçen onca senenin güzel hatırına görmezden geliyorsunuz.
ettiğiniz kavgaları önceleri merkür'ün geri hareketine, klasik bir boğa burcu olmasına sonraları işten dertli gelmesine, para sıkıntılarına, çocukların yüküne bağlıyorsunuz.
sevişmelerin yerini, koltukta oturup telefonla oynarken "eee naaptın?" sorusunun almasını önceleri yine merkür'in geri gidişine, klasik boğa burcu olmasına, sonraları başka insanlara, yorgunluğa, trafiğe, işe, istanbul'da yaşamaya, çocuklara bağlıyorsunuz.
çok değil, 5 sene önce amsterdam'da ot içip, sokaklarda dolanırken, kendinizi hafta sonlarında çocukların arkadaşlarına doğum günü hediyesi ararken bulunca, insan önce şaşırıyor ama sonra duruma alışıyor.
ayda bir, arkadaşlarla gittiğiniz bardan, eve geç ve sarhoş geldiğinizde kendinizi özgür hissetmeniz de aslında geçici algı bozukluğu. beyniniz size "her şey yolunda" mesajı verip, dayanma gücünüzü arttırıyor.
kendinize ayıracak vakit, kitap okuyacak ara bulamadığınızda, insanların "çok iyi" diye bahsettiği dizileri siz zaman bulup ancak 6 ayda izleyebildiğinizde, başbaşa yemeğe gitmeyi bırakın, öznesi çocuk olmayan sohbetiniz kalmadığında bir sorgulama geliyor insana. dost sofralarında evlilikten konu açıldığında sevdiğiniz insanın sandalyesine kolunuzu atıp "valla hep söylerim, evlilik ölü yatırım ölü hahaha" diye kahkaha atıp, tüm masayı güldürdüğünüzde iş işten geçmeye başlıyor.
önce komikli şakalı videoları birbirinize göndermeyi bırakıyorsunuz, sonra dedikodu yapmayı, sonra gün içinde (gerekmedikçe) konuşmayı... mutfakta birbirinize dokunmadan yanyana geçmeyi öğreniyorsunuz. topluluk içinde bilmem kaçıncı kez anlattığı hikayeye sahte kahkaha atmayı öğreniyorsunuz. bedeninin her tarafını ezberlediğiniz insandan, yatakta nasıl kaçılacağını öğreniyorsunuz. büyük kavgaları bile, hiç konuşmadan, zamana bırakarak unutmayı öğreniyorsunuz. aşkı ve tutkuyu başkalarında bulduğunuzu evdeki insandan saklamayı öğreniyorsunuz. samimiyetsiz ama güvenli hayatın içinde pek çok konuda "mış gibi" yapmayı öğreniyorsunuz.
çocukların bir gülüşüne kurban ettiğimiz sadece evliliklerimiz mi yoksa büsbütün kendimiz miyiz, bilmiyorum... ama evlilik cüzdanına hapsolmuş evliliklerin çocuklarına çok üzülüyorum. alışveriş merkezlerinde scooterla oradan oraya kayan, mavi dondurma için gözyaşlarına boğulan, masada elinde tablet verilip, ağzına patetes tıkılan canım çocuklara gerçekten çok üzülüyorum.
isyanım sadece mutsuz evlilikleri içinde ısrarla kalanlara değil; 10 senedir işinden şikayet edip yeni bir seçenek üretmeyenlere, sürekli arkasından konuştuğu arkadaşıyla yüz yüze gelme cesareti gösteremeyenlere, içinde boğulduğunu söylediği şehirden bir türlü gidemeyenlere de aynı zamanda... aslında direnmeyi bir yol olarak görmeyip, kabullenmeyi tercih edenlere...
merkür hala geri giderken, "diren"emeyenlere evrenden akıl fikir ve cesaret diliyorum...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder