30 Nisan 2020 Perşembe

dram in karantina

yakında 3 ayı bulacak olan karantina günlerine 2 kedimle girdim. çevremde işten dolayı akşamdan akşama gördüğü ailesiyle girenler, neredeyse her konuda fikir ayrılığı yaşadığı, dünyaya başka pencerelerden bakan kocasıyla girenler, sık sık ayrılmayı düşündüğü ve çocukları yüzünden "dur bu seneyi de çıkaralım, okulları bir bitsin de" diye düşündüğü karısıyla girenler var. itiraf etmeliyim ki onlara kıyasla oldukça şanslı sayılırım.

çevredeki arkadaşların, sosyal çevrenin ve işteki yoğunluğun etkisiyle ayakta duran ama aslında anlaşamadığını bu karantinada fark eden çiftler çok olacaktır kanımca. topu topu 100 metrekare alanda, çıldırmamak için konuşmak zorunda olduğunda ve bezelye konusunda bile aynı fikirde olmadığını görünce insan bir sendeler. birçok çiftin ortak zevk, muhabbet etme isteği, seks ve kaliteli zaman geçirme becerisinden yoksun olduğunu biliyorum. ama o kadar harala gürele yaşıyoruz ki birlikte yaşamlardaki nitelik kaybını fark edemiyoruz. pek de haz etmediğimiz yarı yabancı biriyle başbaşa kalıyor, geçmiş senelerimizle yüzleşiyoruz. 

alışkanlık sevginin önüne geçeli çok oldu, kimbilir kaç zaman önce bıraktık zaten mücadele etmeyi ve susup kabullendik bu şekilde yaşamayı. 
belki bu karantina hepimize bir başlangıç noktası olur. benim kişisel tarihimde işimle, aşkımla ve ne istediğimle ilgili kararlar aldığım bir dönem olarak yer alacak. bir de tabii alışveriş ve restoran harcamalarımı mutlaka kısmam gerektiğini fark ettim. insan o kadar çok kıyafeti olmadan da hayatını devam ettirebilir. bunu anlamam için çin'de birinin yarasa çorbası içmesi gerekiyormuş. neyse bu da bana ders olsun. 

29 Nisan 2020 Çarşamba

direnmek...






bahar geldi ve buna sadece balkondan şahitlik ediyorum. denizi, ağacı, dostlarımı göremiyorum. yarım maaşla, kısıtlı bir hayat yaşamaya çalışıyorum. 
alıştığım üzere erkenden kalkıp, tek tek evin pencerelerinden öylece dışarı bakıyorum. ajandam boş. ütü, temizlik, çamaşır gibi gündelik ev işleri hariç listemde yapılacak hiçbir şey yok. alışkanlıklarımın da kendimin de değiştiğini farkındayım. işimle, geleceğimle ve yakın geçmişimle ilgili bir ton sorgulama yapıyorum. kusursuz sandığım ve ölümüne savunduğum düşüncelerimi gözden geçirip, hatalarını buluyorum. rutinler yaratıyorum ve sadık kalmaya çalışıyorum. daha çok "hayır" demeye ve dürüst olmaya çalışıyorum. bana kendimi değersiz hissettiren her şeyden uzak durmaya çabalıyorum.
ama kafam karışık. bir gün iyi bir gün kötüyüm. 
bir süredir ergen gibi yaşadığımı fark ettim. ilişkimi de çocuk gibi yaşamışım. bu, amatör ruhla çıkarılan profesyonel işler gibi güzel bir şey değil. kavgası, barışması, hayalleri, gelecek üstüne konuşmaları, kararları 15 yaş olgunluğunda olan iki insanmışız. hissettiklerimizi bilemiyorum ama yaşayış şeklimiz gerçeklerden uzak ve biraz da sahteymiş. 
olsun istemiş ama olduramamışız... öyle kırık bir aşk hikayesi, filmlere konu olur türden bir sevda, dillere destan bir sevgi de değilmişiz. ayakları yere basmayan, aklı bir karış havada, ne kavga etmeyi ne konuşmayı ne de birbirini yuva yapmayı başarabilmiş iki akıldan yoksun insanmışız. 
cesaretsizliğe, iletişimsizliğe ve kaygılara kurban edilmiş kimbilir kaçıncı çift...

mutlu olmak üzerine çok düşündüm. bunun parayla pulla, işle, mevkiyle olmadığını çok farkındayım. ama benim mutluluk tanımımda yanımda mutlaka güldüğüm ve iyi sohbet ettiğim biri olmalı. çok paraya ihtiyaç yok ama sevdiğin işi yaparak, yeteri kadar kazanmak önemli. dostlarım bu tanımın çok ortasında bir yerlerde. sosyalleşmek, gezmek, görmek, öğrenmek, yazmak ve okumak mutluluğumun parçaları... 
öyle ege'ye yerleşip, organik tarım yapmak yok hayallerimde ama birlikte güldüğüm adamla eğlenceli, sürprizli, maceralı ve mutlu bir hayat yaşamak istiyorum. 
bence hayat "katlanmak", "dayanmak" ve "sabretmek" için çok uzun. 

ben kendi adıma evde kalışlarımdan bir sürü ders çıkardım. şimdi daha çok koşacağım mutluluk ve keyfin peşinden... ve daha çok sahip çıkacağım aşkıma... insanlık için daha çok çalışacak, iklimi, dünyayı ve hayvanları korumak için bir şeyler yapacağım. 
daha çok direneceğim. çünkü sanırım bir süredir ismimle müsemma değildim.
ayrıca memleket gibi ben de direnince çok güzel oluyorum :)

27 Nisan 2020 Pazartesi

fleabag


"i want someone to tell me what to wear in the morning. i want someone to tell me what to wear EVERY morning. i want someone to tell me what to eat. what to like, what to hate, what to rage about, what to listen to, what band to like, what to buy tickets for, what to joke about, what not to joke about. I want someone to tell me what to believe in, who to vote for, who to love and how to tell them.

i just think i want someone to tell me how to live my life, father, because so far I think I’ve been getting it wrong — and i know that’s why people want people like you in their lives, because you just tell them how to do it. you just tell them what to do and what they’ll get out at the end of it, and even though i don’t believe your bullshit, and i know that scientifically nothing I do makes any difference in the end anyway, i’m still scared. why am I still scared? so just tell me what to do. just fucking tell me what to do, father."

fleabag, nefis perfomans :)
like it...
13 senelik, internette yazı yazma hayatımda ilk kez sildim yazılarımı...
yazılarımı sildim... ilk kez... 
tüm anılarımı sildim... ilk kez...

ve bitti... ilk kez...

23 Nisan 2020 Perşembe

özledim, teninin kokusunu özledim...



iyi sohbet etmeyi özledim. şöyle hatırlayınca ağzının suyunu akıtan,"iyi ki şu an buradayım" dedirten sohbet.
arada güldüren, arada "bilmem, o tarafından bakmamıştım hiç" dediğin, geçmişli, gelecekli, edebiyatlı, içkili sohbet etmeyi özledim.
keyifli bir tenis maçı gibi, konuların bir orada bir burada olduğu, dinleyene müthiş zevk veren bir sohbet...

yazmayı özledim. yazmak kusmak gibi. içim sıkılıyor sıkılıyor sıkılıyor, sonra aklımdakini harflere döküyorum, kustuktan sonraki rahatlama gibi bir his oluyor, sadece midemde değil kafamda.

iyi bir kitap okumayı özledim. okurken karakterin kalbimi sıkıştırmasını... o kitabı okumuş olan biriyle 'aynı hisleri yaşadı mı acaba' diye konuşmayı özledim. bir kitaba kendimi kaptırmayı, yazarıyla ilgili internette bakınmayı... başka kitabı var mı diye araştırmayı... başka yazılarına göz atmayı...

dalga sesini, deniz kenarında soğuk bir şeyler içmeyi, sevgiliyle elele dolaşmayı, gece birbirimizin içinde kaybolmayı, sabah beraber uyanıp günü planlamayı özledim.
adada denizatı'nın ön masasında aval aval bakınmayı, gelen geçene hikaye yazmayı özledim.

daha az kaygılı olduğum ve umut dolu olan kendimi özledim. gelecek için kaygılanmaktan bugünü kaçıyoruz hep. anı yaşamayı özledim...
ve arabada bağır çağır selami şahin'den şarkı söylemeyi :) özledim, teninin kokusunu özledim, özledim, sohbetini, o sesini özledim...