16 Kasım 2016 Çarşamba

inanç üzerine


allah'a, dine, astrolojiye ve fala inanmam. ama küçükken anneannemle o'nun hareketlerini taklit ederek namaz kılmışlığım ve dahi çocuk orucu tutmuşluğum, bütün mahalle kuran kursuna gidiyor diye 20 dakika kadar kuran dersi almışlığım vardır camide. bunun yanı sıra kilisede defalarca mum yaktım, ayine katıldım. fal bakıp bundan para kazanan insanlara çokça para vermişliğim, ağlaya ağlaya arkadaşımı arayıp "bana falcı telefonu ver" diye yalvarmışlığım vardır. yok merkür geri harekette yok ay dünyaya yaklaştı falan diye ters giden işlerimi yıldıza, evrene, uzaya bağlamışlığım da vardır şimdi yalan yok... bir de sıkışınca dua ederim arada. yani dua gibi değil de; daha çok "teşekkür ve  talepler" başlığı altında incelenebilecek olan bir dizi muhabbet. onda da işimi sağlama almak için hem "allahım" hem de "sevgili evren" diye başlıyorum. hani artık hangisi varsa o üzerine alınsın duayı.
bu yalancı inançlarım, genelde bir hezeyan sonrası ortaya çıkar. ya sevgiliden ayrılmışımdır falcı arıyorumdur ya bir sürü boktan şey üst üste gelmiştir dua ediyorumdur.
ama aşka, güzel olana, sanata, edebiyata, çocuklara, hayvanlara, seyahate, kalbin pıt pıt atışına, heyecana, güleryüze, sevişmelere, dostluğa hep inanırım. bir de dünyayı güzellik kurtaracak dediler, ona inanıyorum.


26 Nisan 2016 Salı

küçük şiir

benim babam rakı kokar, annem kitap.
dedem sabun kokar, halam parfüm.

sevdiğin ne çiçek getirirse getirsin, fulya kokar.
aşk hep bahar kokar, sevişmeler hep yasemin.

kadınlar cesaret kokar, çocuklar masumiyet.
ben çikolata kokarım, çocukluğum deniz.

10 Nisan 2016 Pazar

tetris'deki T olmak üzerine güzelleme...


"hava çok güzel, arabalı vapurla geçelim mi karşıya?" dedi. aldı beni atının terkisine, ovalardan, dağlardan geçtik, derelerde su içtik. ağaçlara kuşlara selam vererek ve galata kulesi'ni seyrederek güneşi batırdık. karnımız açtı, aslında karnımız mı yoksa kalbimiz mi açtı daha çok bilmiyorum.

bana rengarenk kelebekler, yorgun ama özlem dolu eller ve çocukluğumdan anılar getirdi. ben o anıları sandıklara saklamış, üstünü dantelle örtmüştüm.

o su verdikçe; güzelleştim ben. dokundukça; kadın oldum. beni sevdikçe; serpildim, büyüdüm, gögüs kafesimin taaaa en derinlerinde sakladığım kalbim kaburgalarımı aralayarak çıktı, bedenimde duramaz oldu.

"sen benim tetris oyunundaki T"msin" dedi. sonra tuttu elimden, beni yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağmurlu yerlere götürdü. danslar ettik, oyunlar oynadık. ruhumuz açtı, küçüksu kasrı'nda boğaza karşı doyurduk.

bana kırmızı uçan balon verdi. kapadık gözlerimizi, gökyüzüne bırakıp, mutluluk diledik evrenden. balon yukarı çıkarken, sarılıp baktık ardından, öptüm omzundan, "hadi" dedim "köfte yiyelim"

ben zor bir sevdaya düştüm. ama ben zaten zor severim.

22 Mart 2016 Salı

tanıdığım en güzel insanlar

tanıdığım en güzel insanlar, yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi, kaybı yaşamış olan; diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş romantik ve anarşist insanlardır.
bu kişiler yaşama karşı geliştirdikleri kendine has takdir, direniş, duyarlılık ve anlayışla; şefkat, nezaket, bilgelik ve derin sevgiden kaynaklanan bir ilgi ve sorumlulukla doludurlar.
güzel insanlar, öylece ortaya çıkmazlar, onlar oluşurlar.

elisabeth kubler ross

5 Mart 2016 Cumartesi

değirmen'de rönte yatardık biz...



ben canım yanınca çocukluğuma dönerim, adaya...

ilk kez adada aşık oldum ben, bisiklete ilk adada bindim. ilk sarhoşluğum, ilk kıskanmam, harçlığımın tümünü dondurmaya yatırmam hep ada zamanlarıma rastlar.
18.30 kabataş vapuruna binen ve vapurun arkasında yanık oynayan kalantor amcaları izlerdim hep. bira kasasını ters çevirip, kendilerine masa yaparlardı. hepsi yolluk bir şeyler getirir, masayı donatırlardı. viskileri için büfeden janjanlı bardak alır, fındık fıstıklarını, yine büfeden aldıkları kuruyemiş tabaklarına koyarlardı. adaya kadar bir el oyun oynarlar, kaybeden ertesi günün viskisini getirirdi.
onlar oyun oynarken sigara ve balık/rakı çekilişi yapılır, benim gibi yancılara fındık, badem ikram edilirdi. adaya beş dakika kala, çekilişin şanslı numarası nevaleyi evine götürürdü.
o amcaları, iskelede, omuzlarına beyaz hırkalarını almış, süslü hanımlar karşılardı. eşlerini güler yüzle selamlar, sahildeki lokantalardan birine oturur, yemek yiyip, sohbet ederlerdi.
çocuklar önlerine konan köfte patateslerini bitirip, bir an önce üst parka gitmek isterdi. banklarda oturup, çekirdek çitler, sohbet ederdik. sevgilimiz varsa, karanlıktaki banka geçer, bazen de öpüşürdük.
belli bir saatte ailelerin yanına gidip, kendimizi göstermemiz istenirdi, koşarak sahildeki kahvelere gider, uzaktan annelere el sallar, tekrar üst parka geri dönerdik. parktaki yamuk ağaca tırmanıp, orada oturmak büyük keyifti. gece yarısını geçerdi, bizimkiler eve giderken beni parktan toplardı.

sonra büyüdük tabii. park yetmedi, kulübe, diskoya gider olduk. cumaları türkçe, cumartesileri yabancı müzik çalardı. mor ışıkta sütyenlerimiz parlamasın diye, köşelere kaçardık. içki falan bilmezdik çok, ben soda limon içerdim mesela. hala soda limon içtiğimde mor ışık gelir aklıma :)
şimdiki çocukların sokağa hasret büyümesi ne acı...

haftasonları, değirmen'de rönte yatar, istanbul'dan gelip, ıssız yerlerde sevişenleri gözetlerdik. sevişmelerinin en ateşli yerinde, birimiz kendini tutamayıp güler, sonra da koşarak bisikletlerimize biner, keyiflerini kaçırırdık.

erik zamanı, bahçelere dalar, en güzellerini toplar, sahibinin bağırmasıyla dört bir yana dağılırdık. zillere basıp kaçar, evlerin açık pencerelerinden yumurta atardık. bmx bisikletlerin frenlerini çıkarır, ayaklarımızla kendimize fren yapardık. yokuştan frensiz inmek çok artistik bir hareketti. frensiz bmx bisikletiniz varsa, biraz da eliniz yüzünüz düzgünse, mahallenin bütün kızları aşıktı.

ben de aşıktım çocuk aklımla. saatlerce evden çıksın diye bekler, bana bir şey söylesin diye can atardım. söylemez, bisikletine atlayıp giderdi. üzülür, ağlardım. sonra o da sevdi, ayrı :)

aşkın nur yengi, nilüfer, tarkan, stevie b, abba çalardı. deliler gibi dans ederdik. diskoda kavgalar çıkar, erkekler saatlerini bize emanet ederdi. sevdiceğimizi kavgadan dönsün diye beklerken, tuhaf bir gurur duyardık. sanırsın savaşa gitmiş eşlerimizi bekliyoruz. çocukluk işte...

ada benim çocukluğum, hikayelerim, ailem... ada, benim sevincim, hayal kırklığım, gözyaşlarım, arkadaşlarım, hayallerim... ada benim, ben adanın...

şimdi hayat daha zor, daha acı. harçlıklar yok, kredi kartları var onun yerine. bisikletler yok, ev kredisi var onun yerine. denizden yeni çıkan midye yok, restoranlarda oturmalı düzen lüfer yemek var onun yerine...
olsun, benim hala umudum var :) belki bir gün...


foto: pinterest taşkın öztekin

14 Şubat 2016 Pazar

postmodern yalnızlık iyidir


dünyanın dört bir tarafında, coşku ve bir miktar romantizmle kutlanan sevgililer günü'nü ben de bu çizimlerle kutluyorum.
yaşasın kendi kendine yeten, sahici, keyifli kadınlar... çok seviyorum hepinizi...

8 Ocak 2016 Cuma

wir fahren mit deim caravan


seyahat kalbe iyi gelir. yeni başlangıçlara yol açar, hafızayı temizler.
berlin'den sevgiler ;)

not: başlığı yanlış yazmış olabilirim. zaten ortaokulda almancam çok çirkindi...

5 Ocak 2016 Salı

bir yalancıyı nasıl tanırsınız?


ademoğlu, yalan söyler. karşısındaki kendine güvenen, inanan, beraber uyuduğu biriyse daha rahat yalan söyler.
mesela "deprem olsa, ben ilk sana koşarım" der, inanırsınız. ama deprem olmaz...
ya da "hastalıkta, sağlıkta, ölüm bizi ayırıncaya dek yanındayım" der, inanırsınız. ama sonra bir bakarsınız, kimsecikler yok.

yalancı birini nasıl tanırsınız?
tanıyamazsınız!

bir gün canınız yanar, inandığınız dünya yıkılır ve siz, toz dumandan başınızı kaldırıp her şeyi daha net görmeye başlarsınız.
o toz duman ve hesaplaşma hali yerini sakinliğe bıraktıktan sonra yalanlar bir bir çıkar ortaya.
kendinize, bilginize, zekanıza inanamazsınız.

"ulan ben bu tongaya düşecek insan mıydım?" ile başlayıp, "yazıklar olsun" ile devam edip, "neyse ya, olan oldu, hayat devam ediyor" ile bitirirsiniz.

aşk eğer gerçekse, sizi sarıp sarmalıyor, kollarında dans ediyorsunuz.
eğer aşk sandığınız şeyde yalanlar, gizler, ertelemeler, griler ve endişeler varsa, sonunda mutlaka kocaman ama kocaman bir hayal kırıklığı sizi bekliyor oluyor.

size "ben yandım, siz yanmayın" diyecek halim yok.
kocaman insanlarsınız, ne yaparsanız yapın ama ben kendimi bir daha yalana teslim etmem.
bu da bana ders olsun.

3 Ocak 2016 Pazar

minnoş


dün çiçekçide fulya görene kadar, hayat güzeldi.
ne zaman ki o fulyaların çıkıp, çiçek tezgahlarında yerini aldığını gördüm, bir içim daraldı, başım dönmeye başladı.
son bir kaç aydır şu minnoş gönlümün bu kadar acıdığını hatırlamıyorum.

valla cümleyi nasıl bağlayacağımı bilemedim acıdan.
uyumak en iyisi...