9 Eylül 2013 Pazartesi

ah bu pazartesiler



kendi isteğimle kalktığım zamanlarda zımba gibiyim, geri kalan tüm kalkışlarımda üstteki durum geçerli :( üstümden atamadığım bir yorgunluk ve bitkinlik hali... sanırım bu biraz da bütün yazı suya doğru düzgün kavuşamadan geçirdiğim için oldu. bir daha asla işleri bahane edip, tatili ertelemeyeceğim. bu da bana ders olsun.

neyse ki korkunç sıcak, terli, yapış yapış yaz geçti ve güzelim sonbahar geldi.
merhaba hırka mevsimi, özledik...

17 Ağustos 2013 Cumartesi

ben yazmazken



ben yazmazken, yani aslında elim klavyeye hiç gitmezken çok gezdim. manchester’a, porto’ya, londra’ya, madrid’e, midilli’ye, izmir’e, düsseldorf’a, napoli’ye gittim.
düsseldorf’u donduran soğuğuyla, napoli’yi öldüren sıcağıyla, porto’yu enfes yemekleriyle, londra’yı korudukları binalarıyla, midilli’yi sakinliğiyle hafızama yazdım. keşke hepsine gezmek için gitmiş olsaydım. sokaklarında dolaşıp, istediğim restoranlarında oturup yemek yiyebilseydim ve gönlümce müze, bina vs görebilseydim. ama olduğu kadarı bile çok keyif verdi bana.

ben yazmazken, türkiye harika bir direnişe sahne oldu. taksim gezi parkı’nda doğan direniş, büyüdü, serpildi ve tüm türkiye’de inanılmaz bir hassasiyet yarattı. içinde bulunmaktan, destek vermekten, savunmaktan gurur duydum. gezi, gezi ruhu, gezi’nin anlatmak istedikleri hakkında yazılar yazabilmeyi çok isterdim ama çok parçalı bir bulmaca gibi şimdilik. her hangi bir siyasi zemine oturmuyor, istekler farklı, yaklaşımlar daha bireysel. ama yine de yaşasın gezi ruhu/dayanışması ve sosyal medya…

bu arada, konudan hareketle, adımın artık daha anlaşılır olmasına çok seviniyorum 

- merhaba diren ben
- merhaba irem hanım
- yok irem değil, diren
- hıı, didem hanım
- didem de değil, diren
- hah anladım direm hanım
- off, neyse, lanet olsun, direm ben evet

diyoloğundan kurtulmuş gibiyim. şimdi “diren gezi’deki diren gibi” diyorum, hop diye akılda kalıyorum.

ben yazmazken, adadaki “hastanesizlik” gerçeği iyice herkesin gündemine oturdu ve biraz da gezi eylemlerinden deneyimlerle adada protestolar başladı. hala bir hastanemiz yok, yani kalp krizi geçirseniz adada ya da balıklama atlarken kafanızı taşa vursanız sizi götürebileceğimiz bir yer yok. “hemen karşıya, kartal’a geçelim” derseniz, sizi imkansızlıklar bekliyor olacak. motor bozulması, benzin bitmesi vs gibi… o yüzden benden size tavsiye; adada yaralanmayın ve ölüm tehlikesi içeren hastalanmalar yaşamayın.

ben yazmazken, 6 mayıs denizler’in asılmasının, 2 temmuz sivas katliamının ve 17 ağustos marmara depreminin yıldönümleri geldi, geçti. ölen, öldürülen, yakılan kimseyi unutmadık.

ben yazmazken, geçen 4 bayramda dedem bana yine harçlık verdi. uzun ömürlü olsun 

ben yazmazken, dostlar, aile ve iş aynı kaldı. adada İtalyan sofraları kurup güldük, kızlarla eve dönmeyi hiç istemeyerek yedik içtik, sevgiliyle huzurla tatiller yaptık, öğle arasında sohbete kaçtık.

ben yazmazken, burgazlı güven’i kaybettik ve bu bana çok dokundu. canım arkadaşım, telefonunu silemedim hala…

ben yazmazken, dünya döndü, geceler gündüz, gündüzler gece oldu. develer tellal iken, pireler berber iken, ben dedemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken…