31 Mayıs 2009 Pazar

şampiyon'a...


bir fenerbahçeli olarak önce beşiktaş'ın şampiyonluğunu, sonra da "çarşı" grubunun gönülden taraftarlığını kutluyorum...

ordu'dan haberler...



istanbul'un karmaşasına öyle kaptırmışız ki kendimizi; atm'den para çekerken tedirgin olmak normal, sırt çantamızı önümüze asarak yürümek normal, bir kahve ve yanındaki küçük kurabiyeye 15 lira vermek normal, eve alarm taktırmak normal, işe 1,5 saatte gitmek normal gelmeye başlamış...

o nedenle bu şehre ilk geldiğimde çok yadırgadım. evimle, işim arası yaklaşıııık 2 dakika... zaten en uzak mesafe 10 dakika... evden çıkarken her tarafı kilitlemek yerine, bütün balkon kapılarını açıyorum ki ev nefes alsın... şehirde belirgin bir güleryüz ve sakinlik hakim... hiç birşey için acele etmiyorlar... evlerin deniz ya da yeşil görmemesi acayip bir durum... bilmediğiniz bir yeri sorduğunuzda, sizinle beraber o yere kadar geliyorlar...

evim çatı katı olduğundan mıdır nedir, sabahın 5.inde uyanıyorum... zorla ancak 7'ye kadar uyuyabiliyorum, zira güneş tam da gözümün içine doğuyor... bu, bana çok zaman kazandırıyor olmakla beraber gece keyiflerim sona erdi...
(yukarıdaki resimler evimin manzarasıdır, söylemesi ayıp...)

otelin açılmasını hasretle bekliyorum, çalışmalar hızla devam ediyor... şehrin en güzel otelini yapıyoruz...

yolu karadeniz'e düşen tüm dostları bekliyorum...

29 Mayıs 2009 Cuma

özledim...

iko'nun hazırladığı kahvaltıları...
adada beyaz kısa kollu hırkalarıyla kocalarını vapurdan karşılayan kadınları...
bisiklet yolunda pedal çevirmeden bisiklete binmeyi...
babamla yaptığımız komik muhabbetleri...
denizatı'nda limonlu gazoz içmeyi...
fayton sesini...
sorumsuz çocukluk günlerimi...
küçükyalı'da evde yaptığımız "kız muhabbetleri"ni...
sürpriz doğumgünlerimi...
değirmen'de yakan top oynadığımız günleri...
güçlü görünmek zorunda olmadığım zamanları...
kaş'ı...
adada, mezarlık turunda topluca korktuğumuz anları...
sevdiğimi...
bostancı'daki evde yaşadığım huzurlu uykuları...
eve gelen davetsiz misafirleri...
sea side'daki türk gecelerini...
pacha tours'da maaş alamadığımız ve öğle yemeklerinde simit yiyip, parkta sohbet ettiğimiz günleri...
tünel'deki yüksek tavanlı evimi...
dostlarımı...
taksim'de cem karaca dinlediğimiz geceleri...
limanağzı'nda akşamüstü denize girmeyi...
lodos olduğu zaman sınavların ertelendiği okul günlerini...
ingilizce dersleri verip, harçlığımı çıkardığım zamanları...
diskoda eğlendikten sonra sıcak poğaça yemeyi...
vapur sesini...
martıların çığlık çığlığa bağırışlarını...
adayı...

özledim...

18 Mayıs 2009 Pazartesi

köln'den ilginç manzaralar...


bu "evsiz"e bizde olsa asla para vermezler... köpeği, kitapları, yiyecekleri, günlük gazeteleri ile tam fotoğraflıktı...



dom katedrali'nden bir manzara... aa pardon dom gözükmüyor mu? hay allah....

köln hayvanat bahçesi


köln hayvanat bahçesi, gerçekten inanılmazdı... hayvanlar çok bakımlı ve "kısmen" özgürdü. bisiklet vazgeçilmez bir ulaşım aracı... çoluk, çocuk, yaşlı herkes bisiketin üzerinde... resimdeki ufaklık da bana poz verdi :)

11 Mayıs 2009 Pazartesi

ordu'nun dereleri yukarı mı akar? ve birkaç dosta selam sevgi...


bu hikayeye başlamadan önce pek çok kez yazdım, sildim cümleleri... nasıl anlatacağımı bilemedim bir türlü... son istanbul günlerimden, nakliye sürecinden ve ordu'daki ilk günlerimden oluşan bir dizi hazırladım en sonunda...

ben evimde çok misafirperver bir hatun değilim. gelenler çaylarını, sıcak soğuk istediklerini, çoğu zaman yemeklerini kendi hazırlarlar... buna da alışıklar, kızmıyorlar artık bana... ya tok gelip bana iş çıkarmıyorlar ya da kendileri hazırlamaya razı olarak giriyorlar balkonun kapısından... bir baktım son hafta elinde içkisi, sigarası ve atıştırmalıklarıyla pek çok dost yüz geldi balkondan... bana "hoşçakal" demeye... bana destek vermeye, "arkandayız diren" demeye... kalbim sıkıştığında arayıp konuşabileceğimi söylemeye... beni güldürüp neşelendirmeye, anılardan konuşmaya geldiler... hepsinin yüreğine sağlık... iyi ki varlar...

son güne kadar eşyalarımı toplayamadım ben... ayrılamadım hiç birinden... kutulara tıkamadım onları... gelmelerine 2-3 saat vardı, tuğçe ve tolay'ın binbir zorlukla getirdiği kutuları bantladım, kıyafetlerimi ve kırılacaklarımı topladım... sonra 5 tanımadığım adam girdi güzelim evime, çamurlu ayakkabılarıyla halılarıma basarak hoyratça kitaplarımı, dvdlerimi, yatağımı, dolabımı, makinalarımı topladılar... yabancı battaniyelere ve naylonlara sardılar... kamyona yükleyip yola çıktılar... ev bomboş kaldı... benden, iko'dan, yaşananlardan hiç bir parça kalmadı, duvardaki deliklerden başka...
o geceyi otelde geçirdik... soğuk bir otel odasıydı ama istanbul'daydı... yanımda sevdiğim adam vardı... bana ait bir ev olmadan geçirdiğim son istanbul gecesinde, huzursuzca uyudum. yeni hayatım nasıl olacak? işin altından kalkabilecek miyim? yeni şehre alışabilecek miyim? dostlarımdan uzaklaştığım için beni unutacaklar mı? yeni kariyer planı doğru işleyecek mi? istediklerimi yapmayı başarabilecek miyim? özlem nasıl bir duygu? burnumun direği sızladığında ne yapacağım? sevdiğim insanı yanımda götürebilir miyim acaba?

ama biliyorum artık... su akar yolunu bulur...

evimi taşıdım, boyattım, yerleştirdim, temizledim, süsledim, "diren'in evi" haline getirdim... canım annem herşeyin ucundan tuttu... o olmasa ne yapardım bilmiyorum... tek başıma yaşamaya hala hazır değilim belli oldu :) çıktım dışarı, eksikleri aldım, büyük caddelerde neler olup bittiğine baktım, dükkanları tanıdım, kafelerde oturdum, kuaförlerini denedim, insanlarla yemek yedim, konuştum... otelimin inşaatına gittim hergün, tek tek her tarafını gördüm, ezberledim, hayal ettim bittiği günleri...

yemyeşil ve güzel bir şehir ordu... ben ona hazırlanırken, o da bana hazırlansa iyi olur :) acayip fikirlerim var...

ben gelmeden gülen yüzleriyle yanımda olan dostlara teşekkürü bir borç bilirim :

hakanım, sevgilim, birtanem, gözümün nuru, kıymetlim... en zoru seni burda bırakmak... en zoru...

ececim, iyi ki dubai'den gelişine denk geldi de seninle başbaşa vakit geçirebildik... alışveriş kurdum benim... canım kardeşim...

selinim, rüzgar prensesimi göremedim ama iyi ki seninle görüşebildik... ne umduk, ne bulduk ama olsun benim kalbim hep seninle...

tuğçe & tolay, yerim ben sizi... tolaycım, votka süperdi, ellerine sağlık...

gizoşum, sen birtanesin... gülen yüzüne hastayım...

semiş & gönül, bize bayılıyorum... her şeyi konuşmamıza, herşeye gülebilmemize, hareketli anlatımlarımıza bayılıyorum :)

ikom, sana söyleyecek çok şeyim var... evimin direği, yemeklerin kraliçesi, derdimin ortağı... sensiz ev çok sessiz, diziler çok tatsız :))

şebocum, seni ordu'ya gelmiş, hamakta, kitap okuyup dertlerini istanbul'da bırakmışken hayal ediyorum... beni haksız çıkarma lütfen :)

saaaadet, küçük kadın... canı sıkıldığında bile sesi düzgün çıkan, olumlu ve güçlü kadın... bak ikimizin de yepyeni bir hayatı var artık :))

ali abi, tarkan'ın ali abisi... yazdıkların için teşekkür ederim ve tanışmayı çok isterim... belki bir gün ordu'ya yolun düşer???

canım babam, dayım, yengem, anneannem, dedem... nasıl kurşun döktük giderken... görseler inanmazlardı yemin ederim...

tuna, özlem, esra, şule abla, lalehan, songül, ahmet, banu, cuma, hilal, engin, argun bey, gökalp bey, fikret bey, can, cemile, gülden, semra, senem, tarkan, toş, bora, burçin, eda, gökhan, okhan... yazın, telefon açın, habersiz bırakmayın beni...

ordu güzeli,
diren