21 Mart 2009 Cumartesi

benim şehrim...


bir şehirle nasıl vedalaşılır? söz konusu olan "istanbul"sa kolay olmasa gerek...

4 aylık antalya staj maceramı saymazsak, buradan hiç ayrılmadım ben... istanbul'da okudum, en sevgili dostlarımı edindim, aşık oldum, ayrıldım... istanbul'da öğrendim paten kaymayı, çıkan bisiklet zinncirini takmayı, altılı ganyan oynamayı, balık atlamayı... kardeşim yok ama istanbul'da tanıdım kardeş dostlarımı... tiyatroya ilk istanbul'da gittim... sinemaya, konsere ve mitinge de... hayal kırıklıklarımın en kocamanını istanbul'da yaşadım, mutlulukların en büyüğünü de...

kendi düzenimi kurduğum yer istanbul... en güzel yemekleri yiyip, en güzel sohbetleri ettiğim yer... kimi sokaklarını ezbelediğim, esnafıyla selamlaştığım yer... martı sesleriyle uyandığım, vapurda simit yemeye doyamadığım yer...

10 gün uzaklaşınca burnumun direğini sızlatan, karışık, güzel, büyük, sorunlu, renkli, kirli, bol hikayeli bir şehir burası... sevmekten kendimi alamadığım ama çok insan harcadığını bildiğim harikulade şehrim... benim şehrim...

yaşamımın bu döneminde ayrılıyoruz... ama döneceğim...

16 Mart 2009 Pazartesi

rüzgar nereden eserse...


selin'le liseyi bitirdiğimizde daha şubat ayıydı... çünkü biz kredili sistem mağdurlarıydık ve 5 dönemde bitirmiştik okulu. geriye kalan 1 dönemde de üniversiteye hazırlanmayı umut ediyorduk. dersane tam gaz devam ediyordu... bütün konuşmalarımız "psikoloji mi okusak, uluslararası ilişkileri mi denesek, hukuk bizi bozar mı, şehir dışına çıkar mıyız" üzerinde dönüp duruyordu...

sınav geldi çattı, sonuçlar açıklandı... aaaa, kazanamamışım :) bir kere daha denedik... istanbul üniversitesi, turizm işletmeciliği... yıllarca her girdiğim büyük sınavda başarısız olmamla sürekli dalga geçen babam, eve geldiğimde "kedi olalı bir fare tuttun" yazılı bir pankartla karşılamıştı beni...

okul beyazıt'ta, ortam güzel, dersler rahat... nasıl geçti anlamadım 2 yıl... paldır küldür pacha tours'da buldum kendimi. (burada sevgili ahmet şensılay'ı sevgiyle anıyorum.) oradan oraya 11 sene geçmiş...

bu yazıyı bu işi bıraktığımı ilan etmek için yazıyorum esasen :) artık canım ne istiyorsa, rüzgar nereden eserse, yüreğim ne diyorsa onu yapacağım... kriz, ekonomik sorunlar, ülkenin durumu, dövizin bilmem ne kadar oluşu, hayat şartlarının ağırlığı hiç umrumda değil...

mutlu olduğumuz kadar varız...

özel not : tunacım, poyrazcım.... eğer hayatın karmaşasında sizi sevdiğimi yeterince söyleyemediysem üzgünüm. yaşadığınız bu "sağlıksız" günlerde kalbim sizinle....

oyumu en çok bayrak asana vereceğim...


yaklaşan seçimler nedeniyle yollar, panolar ve aklınıza gelebilecek her türlü boşluk; çeşitli partilerce kullanılıyor. yetmezmiş gibi, gazetelerimizin ekinde ya da aldığımız dergiye yapışık bir şekilde evimize de giriyorlar. tüm bu gereksiz masrafın içinde, en çok yollardaki bir direkten diğer direğe gerdirilen sıralı bayraklara sinir oluyorum...

hayır yani, bu pisliği ve tacizi görüp, "bizim mahallede en çok akp bayrağı var, oyum onlara" diyen var mıdır? ya da "falanca slogana bayıldım, oyumu chp'ye vereceğim" diyen birine rastladınız mı? peki süslenmiş seçim otobüsünden kısık sesiyle çığıran adamlara acıyıp oyunu veren var mı? "dürüst belediyecilik anlayışıyla, sizin için sizden biri" lafına tav olan?

ben bu sene oyumu kimselere vermeyi planlamıyorum. ama önümüzdeki seçimlerde, en yaratıcı olana, en az çevreyi kirletene ve "hoşmerim yeme, şekerin çıkar"dan daha iyi laflar bulabilene vereceğim oyumu...

zira siyaset, zekadan yoksunların yaptığı bir iş olmaya başladı iyice...