27 Haziran 2014 Cuma

nuri bilge ceylan

geçen senelerde "yalnız ve güzel" ülkesine ithaf ettiği ödülü, bu sene "gezi'de hayatını kaybedenlere ve "soma"ya ithaf etti. göğsümüz kabardı elbette. zaten ben sanatçının politik görüşü olanını severim.

kış uykusu hakkında yazacak kadar anlamıyorum sinemadan. sadece izlediğim en samimi ve iyi diyaloglara sahip filmdi. bana 3,5 saatlik bir hikaye anlattı. ve ben, bir seyirci olarak o hikayedeki her karakteri tanıyormuş gibiydim. filmden sonra "tam aydın'a göre bir davranış" ya da "tipik nihal" diyebilecek durumdaydım.

hep konuşuruz kendi aramızda, iyi film nedir diye. iyi senaryo, iyi yönetmen, iyi oyuncu... hangisidir bir filmi iyi yapan? elbette bütününün iyi olması en ideali ama bence, en tepede senaryo duruyor. önce diyaloglar kavramalı beni. hikaye sağlam olmalı. kış uykusu benim için her şeyiyle göz dolduran bir filmdi.

bu tür ağzımı sulandıran filmler izlediğimde günüm harika geçiyor. yüzüme hemen bir "iyi ki izledim" gülümsemesi yerleşiyor. dünya daha güzel, hayat daha neşeli, insanlar daha iyi oluveriyor. bakkalla merhabalaşarak, kuaföre hafif baş selamı yaparak, kapıcıya kolay gelsin diyerek eve giriyorum.

o yüzden sinemayı sevmeyeni anlamam ben bir türlü. sinema sevilmez mi ya? dondurma sevmemek gibi bir şey bu...

çağlar iyice


ben kitapların altını çizerek okumayı severim. hem de öyle kurşun kalemle ve silinebilecek şekilde çizmem, tükenmez kalemle çiziveririm bütün paragrafı. eskiden yazmazdım ama son senelerde, kitabı hangi tarihte nereden aldığımı da yazıyorum ilk sayfaya. annem 40 yıldır bu şekilde kitap okur, sanırım yaş aldıkça anneme benziyorum.

siz hiç "bitmesin diye, okumuyorum" dediniz mi bir kitap için? dedim ben. böyle dediğim 1 elin parmakları kadar kitap var ve bence bunun için oldukça şanslıyım. çünkü her insanın hayatında böyle kitaplar olmalı. yok bence ama olmalı...

erken kaybedenler'i bitirdiğimde ağlamaklı olmuştum. sonraki bir kaç günüm "kitapların en güzelini okudum, bundan sonra okuduğum her kitap bundan daha az etkili olacak" diye düşünerek geçti. sonra unuttum bu hissi tabii ama içine düştüğün bir kitap olması, her kelimenin sende bir anı bırakması harikulade bir histir. sanki yazar yanı başında yazıyordur kitabı, öyle içine içine hissedersin ne düşündüğünü, işte o daha da harikulade bir histir.

emrah serbes kitap yazmaya devam etsin, başına bir şey gelmesin diye bilmediğim tanımadığım bir güce dua ediyorum kimi zaman. malum ülkemizde direnişçilerden çocuklara kadar herkesi öldüren bir mekanizma var. o yüzden "başına bir şey gelmesin de yazsın" diye bir yerlere dileğini bildirmek gerekiyor.

uzun lafın kısası, yeni kitabı çıktı. 6. gündür elimde. az az okuyorum bitecek diye...

hepimiz çağlar iyice'yiz.