29 Eylül 2019 Pazar

ilk aşk

annemle babam, küçük bir anadolu kasabasının, orta halli ve saygı gören ailelerinin çocukları. 83'te istanbul'a geldiğimizde kasaba ve anadolu kenti kültürüne hakim, küçük yerlerin tanınmış aile güvenine sahiptik. buna uygun bir yere, adaya tayin olmuştuk. istanbul'a uzak ama yakın, büyük ama küçük bir yerdi. herkesin birbirinin seceresini bildiği yerden, vapura binip, yarım saat sonra dünyanın en büyük metropollerinden birinde kalabalıklara karışabilirdi insan.
çocukluğunu ve ilk aşkını yaşamak için harika bir yer...

tanışıp çok yakın arkadaş olduk önce. arkadaşlıktan aşka ilk yelken açan o oldu. dönemin modasına uyup, incecik bir söz yüzüğü takmışlığımız bile var. ankara'nın pek paralı iyi okullarından birine okumaya gittiğinde aramızdaki mektup ve defterlerin naifliği, hayallerimizin uçukluğu gerçekten göz yaşartıcı. evlenip, siyah gelinlik giymek istemişim mesela. sanırım ilk ve son evlilik konuşmasını da o'nunla yaptım. bugün ilişkiye dair ne varsa bildiğim, tohumlarını bu "istanbullu çocuk" ile attım. adalı olduğumuz için kız erkek ilişkilerinin nispeten rahat yaşandığı bir yerde büyüdük ama mesela beraber olduğun insanla her şeyi konuşmayı o'ndan öğrendim. kızacağını bilsem de söyledim, ağlayacağımı ve kırılacağımı bilse de söyledi. çünkü sevgilimle konuşmayacaktım da kiminle konuşacaktım içimi yakan derdi tasayı...
beraber iyi vakit geçirmeyi, arkadaşlığı, içki masası ritüellerini o'ndan öğrendim. benim babam da içki içerdi ama o bir başka içerdi. masa mezelerle donatılırdı ve sohbetle uzun uzun içilirdi. keyifti çünkü...

aile ile nasıl tanışılır, düğün dernek olduğunda nasıl giyinilir, çift olarak nasıl davete gidilir, sohbette orta saha nasıl kesilip alınır hepsini o'nda gördüm. annesi yoktu, babası da beni asla sevmedi ama aramızda hiç ters bir şey yaşanmadı. sevilmedim ama saygı gördüğümü ve uzaktan da olsa korunduğumu bilirdim.
kadıköy, taksim, eminönü, bağdat caddesi'ni ilk o'nunla gezdim. doğum günü hediyesinin özel olması gerektiğini, büyük aile yemeklerinin kıymetli olduğunu, sandviç bile yesen sofra kurmanın ne güzel olduğunu, eğitim ve networkun insan hayatında önemli olduğunu o'nunla fark ettim. haftasonları ayaklarımız ağrıyıncaya kadar gezer, kültür sanatla boğardık kendimizi. her konumda, her meslekten, her semtte arkadaşı, dostu vardı. parası vardı bilirdim ama hiç görgüsüzce harcadığını görmedim. hep çok cömert ve zarifti.

bir ilk için oldukça uzun süren bir ilişkiydi, çünkü sadece sevgili değil, çok yakın arkadaş ve sırdaştık, beraber çok güldük ve çok şey öğrendik.
istanbul'un tozunu attırmış oğlanla, anadolu'dan gelmiş solcu kızın aşkı adada gereken popüleriteye ulaştı. herkes bizi birbirimizle andı ve ayrılığımızı yıllarca kabul etmedi. ayrılık da zaten 6 güzel seneye yaraşır bir şekilde hüzünlü, iç burkucu ve çok hikayeliydi.
hala arada görüyorum, yolu açık olsun, ayağına taş değmesin... ilk büyük aşkımdı. dilerim son olmasın.

ömer durup dururken gelmedi aklıma; şimdilerde iyi bir semtin iyi bir sitesinde oturunca kendini görmüş geçirmiş zanneden ama anadolu'nun bağnaz ilişki anlayışından nasibini çokça almış bir çok aile olduğu için geldi.
şarap tadımları yapıp, kuzen buluşmalarında kadeh tokuşturup, ülke gündemini görece soldan takip ederken; çocuğu aşkın mutluluğun peşinden koştu diye o'nu ayıplayan, yeren aileler olduğu için geldi.
kültür, sanat, sergi peşinde koşarken; geçmişte yaşadığı travmaları görmezden gelen ve önce kendi gerçeğini farkına varmayan aileler yüzünden aklıma geldi ömer.
büyük resmi görmek yerine, ülkenin standart ahlak ve yoz aile anlayışına kurban verdiğinin; çocuğu olduğunu anlamayan aileler nedeniyle aklıma geldi.
ailenin, aile kurmanın resmi nikah ve çocukla taçlanan içi boş bir kavram olduğunu sanan, bunu kanının son damlasına kadar savunan ve değişmeyi, öğrenmeyi, dinlemeyi reddeden insanlar olduğu için geldi.
anneliği, çocuğun üstünde vicdanla baskı kurup, her dediğini yaptıracağını sanan insanlar olduğu için geldi.

çünkü benim ilişki gerçeğim ve başlangıcım bunlardan çok uzak. hayatımı bu tuhaf ve uygar olmayan insanlardan çok uzağa kurdum. hayatımın ortasında hep neşe ve iletişim oldu. dünyanın en sevecen olmasa da, en cesur ve sağduyulu kadınıdır benim annem. orospu ya da başbakan olmam o'nun için fark etmez. keyfim yerinde mi ona bakar. ben bunu gördüm, böyle büyüdüm. babam şimdilerde çok sağlıklı bir beyne sahip olmasa da, hep çok komikti. "ben erkek arkadaşımla birlikte yaşayacağım" dediğimde "senin kararların pek isabetli değil, emin misin?" demişti. gerçekten de sürmedi o ilişki, çünkü yine isabetsiz bir karar vermiştim.

zihin insana ne acayip oyunlar oynuyor değil mi? nereden nereye...
romantik başlayıp, öfkeyle sonlandırdık. zaten bloglar iç dökmek ve beynimin içini sakinleştirmek için var... kalbimin kırık ve kara olduğu doğrudur ama hızla iyileşir ve tekrar kıpkırmızı güzel günlerine döner. canım kalbim, canım beynim... kışa süper gireceğiz, söz veriyorum ama bu sonbahar beni affedin olur mu? 

16 Eylül 2019 Pazartesi

this version of me...


this version of me wasn't built overnight.
this is experience.
this is pain.
this is insecurities.
this is abuse.
this is depression.
i had to go through things to get to the level i'm at now.

12 Eylül 2019 Perşembe

aşka düşecek sabilere öğütler...

ilk sevgilimi babama götürdüğümde; balkonda rakı içiyordu, "bu salağı mı buldun?" dedi. iki gün geçmedi, ayrıldım çocuktan.
ilk öpüştüğümde 13, ilk seviştiğimde 18 yaşındaydım. 
sayısız kez sevdim ve sayısız kez kalbimi kırdılar, bir o kadar da ben kalp kırdım.
yine de aşık olmadığım, acısından sürünmediğim bir hayat istemezdim. 
henüz aşktan yeni çıkmış bir kadın olarak; yaşadıklarımdan süzdüklerimi bu derde yeni düşecek olan sabi sübyanlara yol göstersin diye buraya yazıyorum.

1. annem "iyi muhabbet ettiğin insanla evlen, her şey biter, o kalır" der, çok doğru. muhabbet ettiğin, beraber güldüğün, komik bir şey olduğunda ilk aradığın, birlikte dedikodu yaptığın insanla ilişki çok keyifli. bundan 10 yıl önce iki farklı insanın beraber olmasının renkli, neşeli bir şey olduğuna inanıyordum. zamanla benzer insanların duygularının birbirine daha rahat geçtiğini, dolayısıyla ilişkinin daha az mücadele gerektirdiğini fark ettim. bu aynılık, aynalık, benzerlik hoşuma gidiyor artık. sanırım benim "aklımdan geçen bin türlü saçmalık, kafam ve kalbim yalnız değiliz, oh" hissine ihtiyacım var.

2. sevdiğiniz insan zayıfsa güçlü yapamazsınız. hatta yapamayacağınız bir çok şey daha var. mesela gusto sahibi de yapamazsınız. sevgiliniz birden maceraperest de olmaz. cesur ya da komik de yapamazsınız. bunlar hep romantik komedilerde oluyor ya da trajik olaylar yaşamış olmak gerekiyor. o da kaçımızın başına gelir bilmiyorum. ama birine aşık olduysanız insanın orasıyla burasıyla oynamayın değişsin diye, olmuyor zaten. hep sakil duruyor.

3. aldatmak ve üçüncü kişiler konusu biraz derin ama hafifçe bahsedersek; birisi sizi bir kere aldatırsa ve affederseniz, bir daha aldatılma olasılığınız yüzde doksan falan bence. aldatıldığınızı hissediyor ama ayrılacak gücü bulamıyorsanız kanıt aramayın. eğer kanıt bulur da ilişkiden gitmezseniz asla saygıya değer bulunmuyorsunuz.

4. bazen ilişkinin bitişe geçtiğini fark edersiniz ama veda etmeye hazır değilsinizdir. o arada türlü türlü manyaklıklar yapılır. daha ateşli sevişmeler, rutinden sapmalar, dramalar, acındırmalar, çatıya çıkıp kendini atmaya çalışmalar, kıskançlıklar, korkutmalar, tehditler... ben herhangi birinin işe yaradığını görmedim. ilişki boka sardıysa, sarmıştır. ve bana göre illa kurtarılması gerekiyorsa, birbirinden bir süre uzaklaşmak, kendi kendine kalmak, düşünmek, sorgulamak, başka şeylerle uğraşmak en iyi tedavi yöntemleri.

5. birine aşık olduğunuzda ve dahi evlendiğinizde sonsuza dek, ölüm sizi ayırıncaya kadar beraber olmak zorunda değilsiniz. mutsuzsanız, artık birbirinizi sevmiyorsanız, yorulduysanız, başka bir hayat istiyorsanız, o insanı bırakabilirsiniz. alışkanlıklar sizi tutar, genel geçer toplumsal kurallar tutar, kimi zaman çocuklar, kimi zaman para ya da aileler tutar. ilişkide başarsız olma hissi ya da adamı başkasına kaptırma hissi tutar. ilişkiye bir sürü hisle, tutunabilirsiniz.
ama ben birliktelikleri arada aşk olmadan ısrarla sürdürmenin tarafında hiç olmadım, bana göre hayat bunu deneyecek kadar uzun değil.
aşksız evliliklere, aşksız ilişkilere katlanmayın.

6. saygısız bir adamla asla beraber olmayın. yalnız kalsın o ayılar.

7. hani aldatma konusunu irdelerken, bir kere aldatan hep aldatır demiştik ya; aynısı yalan için de geçerli. birisi size yalan söylüyorsa, biraz dikkatle elli tane daha yalanını yakalarsınız.

8. telefon, sosyal medya, arkadaş görüşmesi, kıyafet kısıtlamalarını kabul etmeyin. canınız kiminle isterse onunla görüşün, onu giyin, arkadaşlarınızla istediğinizin dedikodusunu yapın ve istediğiniz fotoğrafları, yazıları saklayın; hiç kimsenin size karışmasına izin vermeyin. bunun sonu yok.

9. bir erkekten size hem baba, hem sevgili, hem koruyucu, hem arkadaş olmasını beklemek biraz fazla. erkek arkadaşınız babanız değil. zaten sizin de korunmaya ihtiyacınız yok.

devam edecek...

mother & daughter




every mother should remember that;
one day her daughter will follow her example
instead of her advice...