31 Aralık 2015 Perşembe

şu elimde görmüş olduğunuz kalp



sevgili ablalarım abilerim, saygıdeğer büyüklerim, canım kardeşlerim;

şu elimde görmüş olduğunuz kalp sevmek için yaratılmıştır. değerini bilene, bila bedel verilecektir.
evet doğrudur solgun biraz, biraz da yorgun ama güzel abim o kadar çok yalan duydu ki, solmasın da ne yapsın?
evet doğrudur kendisine giden damarlarda bir tıkanma oldu ama sonra açtık, şimdi tıkır tıkır maşallah...

şimdi güzel ablam, bu kalbi önce elimize alıyor ve bolca seviyoruz. aman sakın yalan konuşmuyoruz, ertesi güne çıkmaz alimallah.
elinden tutuyoruz, dost meclisleri kurup muhabbet ediyoruz, gülüp eğleniyoruz. ablam bak sen bu kalbi bir sev, sonra sırtın yere gelmez.
zaten hayat dediğin nedir ki? ne zaman alacak bizi cenab'ı hak, belli mi? o zaman eğleneceksin sonuna kadar. hiç düşünmeyeceksin bu kalple olur mu? bu kalp bana uygun mu? bu kalple mi geçecek ömrümüz? seveceksin, gerisini yukarıya havale edeceksin.

neyse ablam, nerede kalmıştık? bu kalp uğurludur, bak bunu sev, işlerin açılır, paralar gelir. ne hastalık kalır, ne umutsuzluk. her sabah dudağından bir öpücük alıyorsun, şekere tansiyona birebir. tuttuğun takım şampiyon olmazsa, ben her öğlen buradayım abla, geri getir.

bu elimde görmüş olduğunuz kalp var bu kalp, çok badireler atlattı. biz "çekil biraz köşene, dinlen, torunlarınla ilgilen" dedik. ama yok, dinletemedik. zor nefes alıyordu ama işine de gitti, eşe dosta, akrabaya da gitti, ojesini rujunu da sürdü. güzel kalp vesselam.

bu kalp güzel sever ablam. bir sever ki; kendini 90. dakikada gol atmış, bütün tribünleri sevinç gözyaşlarına boğmuş sanırsın. öyle bir sever ki; kitabın 40. baskıyı yapmış sanırsın. öyle bir sever ki; kendini hiç ölmeyecekmiş sanırsın.

oooo saat kaç olmuş.

evet var mı talibi? yok mu seven?

29 Aralık 2015 Salı

3 Aralık 2015 Perşembe

marifet



bak dostum, ben hikayesini anlatan herkese inanırım. yatakta sarılırken verilen sözlere inanırım. yüzünü boynuna gömüp, koklayarak uyumalara, gece uyanıp öpmelere inanırım. bir koltuğa sıkışıp televizyon izlemeye inanırım. büyük pırlanta yüzüklere, havuzlu villalara, pahalı arabalara inanmam. sabah fırına gidilip simit alınmış mı ona bakarım. gelirken bakkaldan kabuklu fıstık, nutella, su ve çok tahıllı ekmek alınmış mı ona bakarım.

yürüdüğüm yollar dümdüz değildi hiç, hep tümsek, çukur ve zorluklarla boğuştum. hiç düşmedim mi sanıyorsun? düştüm, yara bere içinde dizlerim. ama hep kalktım.

yolda giderken hep iyi insanlarla mı karşılaştım sanıyorsun? hayır. ama dersimi alıp, yanından yürüyüp geçtim.

acı görmedim, ölüm görmedim, yoksulluk, yoksunluk görmedim mi sanıyorsun? gördüm. ama altında ezilmedim. yaşam devam ediyordu, ben de ettim.

hastalık geçirmedim, yataklara düşmedim mi sanıyorsun? en nadir hastalıkları seçtim ki zor teşhis edilsin. ama iyileştim.

aşık olmadım, yere çakılmadım, kalbim kırılmadı, sevmedim mi sanıyorsun? gökyüzüne çıktım be kanatlarımla, sen ne diyorsun? o aynı kanatlarla yere bir inişim vardı, yemin ederim filmlere konu olur. sevmek de neymiş, kalbimi avuçlarına bıraktım. bıraktım ama o kalbi nasıl ezip, tekmelediklerini de gördüm kendi gözlerimle. peki vaz mı geçeyim şimdi aşktan, sevdadan? geçmem...

sen yüzümdeki çizgileri, hep hüzünden mi sandın? hayır değil, gülmekten onlar.

marifet; sorunsuz, suya sabuna dokunmayan, kalbin kadar temiz(!) bir hayat yaşamakta değil dostum. marifet, seni savuran ve dahi yerden yere vuran rüzgara karşı ayakta durabilmekte... marifet; rüzgarda düşüp kafayı gözü de yarsan, ağzına burnuna toz toprak da girse direnmekte...

marifet; 90 dakika boyunca ağlarına hiç şut çekilmeyen kaleci olmakta değil, gelen topu kurtaran kaleci olmakta...