22 Mart 2016 Salı

tanıdığım en güzel insanlar

tanıdığım en güzel insanlar, yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi, kaybı yaşamış olan; diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş romantik ve anarşist insanlardır.
bu kişiler yaşama karşı geliştirdikleri kendine has takdir, direniş, duyarlılık ve anlayışla; şefkat, nezaket, bilgelik ve derin sevgiden kaynaklanan bir ilgi ve sorumlulukla doludurlar.
güzel insanlar, öylece ortaya çıkmazlar, onlar oluşurlar.

elisabeth kubler ross

5 Mart 2016 Cumartesi

değirmen'de rönte yatardık biz...



ben canım yanınca çocukluğuma dönerim, adaya...

ilk kez adada aşık oldum ben, bisiklete ilk adada bindim. ilk sarhoşluğum, ilk kıskanmam, harçlığımın tümünü dondurmaya yatırmam hep ada zamanlarıma rastlar.
18.30 kabataş vapuruna binen ve vapurun arkasında yanık oynayan kalantor amcaları izlerdim hep. bira kasasını ters çevirip, kendilerine masa yaparlardı. hepsi yolluk bir şeyler getirir, masayı donatırlardı. viskileri için büfeden janjanlı bardak alır, fındık fıstıklarını, yine büfeden aldıkları kuruyemiş tabaklarına koyarlardı. adaya kadar bir el oyun oynarlar, kaybeden ertesi günün viskisini getirirdi.
onlar oyun oynarken sigara ve balık/rakı çekilişi yapılır, benim gibi yancılara fındık, badem ikram edilirdi. adaya beş dakika kala, çekilişin şanslı numarası nevaleyi evine götürürdü.
o amcaları, iskelede, omuzlarına beyaz hırkalarını almış, süslü hanımlar karşılardı. eşlerini güler yüzle selamlar, sahildeki lokantalardan birine oturur, yemek yiyip, sohbet ederlerdi.
çocuklar önlerine konan köfte patateslerini bitirip, bir an önce üst parka gitmek isterdi. banklarda oturup, çekirdek çitler, sohbet ederdik. sevgilimiz varsa, karanlıktaki banka geçer, bazen de öpüşürdük.
belli bir saatte ailelerin yanına gidip, kendimizi göstermemiz istenirdi, koşarak sahildeki kahvelere gider, uzaktan annelere el sallar, tekrar üst parka geri dönerdik. parktaki yamuk ağaca tırmanıp, orada oturmak büyük keyifti. gece yarısını geçerdi, bizimkiler eve giderken beni parktan toplardı.

sonra büyüdük tabii. park yetmedi, kulübe, diskoya gider olduk. cumaları türkçe, cumartesileri yabancı müzik çalardı. mor ışıkta sütyenlerimiz parlamasın diye, köşelere kaçardık. içki falan bilmezdik çok, ben soda limon içerdim mesela. hala soda limon içtiğimde mor ışık gelir aklıma :)
şimdiki çocukların sokağa hasret büyümesi ne acı...

haftasonları, değirmen'de rönte yatar, istanbul'dan gelip, ıssız yerlerde sevişenleri gözetlerdik. sevişmelerinin en ateşli yerinde, birimiz kendini tutamayıp güler, sonra da koşarak bisikletlerimize biner, keyiflerini kaçırırdık.

erik zamanı, bahçelere dalar, en güzellerini toplar, sahibinin bağırmasıyla dört bir yana dağılırdık. zillere basıp kaçar, evlerin açık pencerelerinden yumurta atardık. bmx bisikletlerin frenlerini çıkarır, ayaklarımızla kendimize fren yapardık. yokuştan frensiz inmek çok artistik bir hareketti. frensiz bmx bisikletiniz varsa, biraz da eliniz yüzünüz düzgünse, mahallenin bütün kızları aşıktı.

ben de aşıktım çocuk aklımla. saatlerce evden çıksın diye bekler, bana bir şey söylesin diye can atardım. söylemez, bisikletine atlayıp giderdi. üzülür, ağlardım. sonra o da sevdi, ayrı :)

aşkın nur yengi, nilüfer, tarkan, stevie b, abba çalardı. deliler gibi dans ederdik. diskoda kavgalar çıkar, erkekler saatlerini bize emanet ederdi. sevdiceğimizi kavgadan dönsün diye beklerken, tuhaf bir gurur duyardık. sanırsın savaşa gitmiş eşlerimizi bekliyoruz. çocukluk işte...

ada benim çocukluğum, hikayelerim, ailem... ada, benim sevincim, hayal kırklığım, gözyaşlarım, arkadaşlarım, hayallerim... ada benim, ben adanın...

şimdi hayat daha zor, daha acı. harçlıklar yok, kredi kartları var onun yerine. bisikletler yok, ev kredisi var onun yerine. denizden yeni çıkan midye yok, restoranlarda oturmalı düzen lüfer yemek var onun yerine...
olsun, benim hala umudum var :) belki bir gün...


foto: pinterest taşkın öztekin