21 Aralık 2014 Pazar

37'den 20'ye öğütler...


eğer zamanı geri alma şansım olsaydı, ah keşke olsaydı, bir sürü şeyi farklı yapardım. yaptığım kimi seçimlerle gurur duymuyorum, onlarla yaşamayı elbette öğrendim, her gün "ah keşke" demiyorum ama bambaşka bir hayatım olabilirdi diye düşünmekten de kendimi alamıyorum.

bu yazı, 37 yaşındaki diren'den, 20 yaşındaki diren'e olsun...

1. düzenli olarak spor yap. ister yürü, ister voleybol oyna, ister yoga yap, ister bisiklete bin ama mutlaka spor hayatının bir tarafında olsun. hem seni ağırlaştıran, hantallaştıran ve sağlığını bozan kilolardan uzak durursun, hem de kafa boşaltmanın en muhteşem yolu.

2. akşamları işten gelince yüzümü yıkayıp, makyajımı çıkarmaya, krem sürmeye hep üşendim. üşenme. cildine iyi bak, sonra çok geç oluyor.

3. ömrü hayatımda kenarda 5 kuruşum olmadı. güzel para kazandım, güzel harcadım. son 3 senedir kenarda biraz param var. insana kendini iyi hissettiriyor. bir arabanın bir tekerini bile alamıyorum birikenle ama bu kadarının bile verdiği his güzel.

4. parayı boşver de arkadaş biriktir arkadaş. ben tek çocuğum ama kendimi bir gün bile yalnız hissetmedim. bütün yatırımın dostluğa, arkadaşlığa olsun.

5. özel günleri kutlamak keyifli. babam 10 yaşındayken kadınlar günümü kutlardı. insanların birbirine irili ufaklı hediyeler verip, bir araya gelmesi güzel... üstelik bu günleri takvime ya da aklımıza not almak zorunda da değiliz artık. teknoloji var, sosyal medya var, unutmak için umursamamak gerekiyor.

6. ben yemek yapmayı bilmiyorum. bilmediğim için sevmiyor, sevmediğim için bilmiyorum. bir kısır döngü... sen sev, bil, öğren... şimdi kurslara falan gidip, yemeğe yapmaya olan ilgimi arttırmaya çalışıyorum ama biraz nafile bir çaba sanki...

7. benim anne tarafı gürcü. anneannem kardeşleriyle gürcüce konuşur. ben ve benim bir üst jenerasyon ise gürcüceyi ne anlıyor ne konuşuyor. büyük kayıp... derdimi anlatmaktan bir tık daha fazla gürcüce bilmeyi çok isterdim. bu arada ilk fırsatta annemi de alıp, minik bir gürcistan gezisi planlamak lazım.

8. gezi falan demişken, gez. seyahat en harika şey. bütün fırsatları değerlendir. neresi olursa gez. öğrenci değişim programlarını mutlaka değerlendir. bol seyahatli iş ve masa başı iş arasında kalırsan seyahatli olanı seç. arkadaşlara yancı yazılıp, yurt dışına çıkma fırsatlarını asla kaçırma. hatta gezdiklerini yazsan daha da harika olur.

9. yazı falan demişken de yaz... ister kendine ister kamuya yaz. ama yaz...

10. bu günlerde doğallık, doğal ürün, organik tarım moda oldu. eskiden "siz hala annenizin yağını mı kullanıyorsunuz?" diye reklamlar vardı. şimdi "tel dolap", "eski tatlar" diye yemek programları var. babaannelerin mutfağına dönüş başladı. sen akıllı ol, sağlıklı beslen. hamburger, pizza yeme demiyorum. hobi olarak yine ye ama sebzeden, balıktan yana dur hep...

11. ben ne rezidans ne de site severim. mahalle severim. mahallede terzim, ayakkabı tamircim, tabii ki bakkalım, manavım ve kuaförüm var. sabahları, akşamları selamlaşırız. mahalle esnafından alışveriş yapmaya dikkat et, selam vermeye de...

12. ev dediğin, arkadaşlarla, gelenle gidenle güzel. ben pek iyi bir ev sahibi olamadım, iyi yemek yapamadığım için. ama sen etkinlik insanı ol. evde toplanmak için çeşitli bahaneler yarat, tema bul, güzel atıştırmalıkların olsun, buzdolabın her daim neşeli olsun.

13. oku. eline ne geçerse oku. kütüphanen zengin olsun.

14. iyi para kazanıyorsan eğer, kaliteli bir çantan, ayakkabın, elbisen ve palton olsun. özel zamanlarda hayat kurtarır bunlar.

15. dil bilmen zaten şart ama 2 dil bilsen daha iyi. ben almanca da öğreneyim dedim, olmadı. sen ingilizce mutlaka bil, yanına bir tane daha bil.

16. anneanne ve dedeni sıkıştır, nerelerden geldiklerini, hikayelerini anlatsınlar. kaydet. hatta fotoğraflarına el koy, çerçevelet kimilerini. anılarına, geçmişine sahip çık.

17. yolda bazı arkadaşlarını kaybedeceksin. takılma, yoluna devam et. bazen hafıza kaybı iyidir.

18. güçlü kadın her daim çekici. her ne kadar "erkek, kendisine ihtiyacı olan kadını tercih eder, onu sever, ona değer verir" deseler de sen öyle erkek seçme. o, kendine güvensiz, aptal erkektir. sen ayakları yere basan, omurgası sağlam, muhabbetli, güler yüzlü kadın ol.

19. aşık olmadan ölme... bir gün betona çakılmak ne demek onu öğrenecek, öbür gün karnından kelebeklerin çıkmasına tanık olacaksın. bir gün bütün şarkılar sana çalacak öbür gün ana avrat küfür edeceksin. ama aşık olmadan geçirilmiş bir ömür bir tarafından hep eksiktir, unutma...

hazır 10 gün kalmışken, bir cümle de gelen yeni yıl için olsun:

2015 umudun ve barışın yılı olsun...

28 Eylül 2014 Pazar

hoşgeldin canımın içi sonbahar...



yapış yapış çirkin yaz aylarından sonra yağmurlu, hırkalı, duştan sonra üşümeli günlerdeyiz. hava gibi, kalbimiz de serin bu ara...

31 Temmuz 2014 Perşembe

komşunun denizi


(rodos, agathi plajı)

bayramı adada geçirdim ve adanın "istanbullu"ların istilasına uğramasını izledim 2 gün boyunca. mülteci taşır gibi gidip gelen motorları izledim. sahilde pet şişelerini yere fütursuzca atan kalabalıkları, peçeteyle çocuğunun ağzını silen ve kimseye göstermeden yere atan anneleri, kola tenekelerini futbol topu yapıp, sonra da onu sokakta bırakan babaları, kedilere tekme atan abileri, mısır koçanını oturduğu banka kenarına bırakan ablaları izledim. yere tüküren sonra da ayağıyla ezenleri, algida dondurmanın ambalajını denize atıp arkasından batıyor mu batmıyor mu diye bakanları izledim. yine utandım, yine sinirlendim, yine üzüldüm...

biz çocuk eğitme işini kıvıramadık milletçe. çünkü denize karpuz kabuğu atan adamın oğlu, büyük bir olasılıkla sigarasını fırlatacak vapurdan seneye. bunda bir yanlış görmeyecek. bu çevre bilinci konusunda geri dönülmez bir yoldayız gibi geliyor bana. bu gidişle bütün denizleri bataklık yapıp, bütün dereleri kurutup, bütün parkları avm yapıp, boş her alana da apartman dikeceğiz. başka türlü rahat etmeyeceğiz.

bayramdan önce de komşunun adasındaydım. rodos'a gittim. denizi, yemeği, insanı, koruduğu tarihi mirası ile gözlerimi kamaştırdı. "iyi ki bizde kalmamış bu adalar, yoksa anasını ağlatırdık buraların" demekten kendimi alamadım. sürekli kafamda karşılaştırmalar yaptım ve her dersten sınıfta kaldık ülkece.

rodos, bizim topraklara sadece 1 saat uzaklıkta, marmaris'in tam karşısı... ama kafaca bizden 50 yıl kadar ileride.

27 Haziran 2014 Cuma

nuri bilge ceylan

geçen senelerde "yalnız ve güzel" ülkesine ithaf ettiği ödülü, bu sene "gezi'de hayatını kaybedenlere ve "soma"ya ithaf etti. göğsümüz kabardı elbette. zaten ben sanatçının politik görüşü olanını severim.

kış uykusu hakkında yazacak kadar anlamıyorum sinemadan. sadece izlediğim en samimi ve iyi diyaloglara sahip filmdi. bana 3,5 saatlik bir hikaye anlattı. ve ben, bir seyirci olarak o hikayedeki her karakteri tanıyormuş gibiydim. filmden sonra "tam aydın'a göre bir davranış" ya da "tipik nihal" diyebilecek durumdaydım.

hep konuşuruz kendi aramızda, iyi film nedir diye. iyi senaryo, iyi yönetmen, iyi oyuncu... hangisidir bir filmi iyi yapan? elbette bütününün iyi olması en ideali ama bence, en tepede senaryo duruyor. önce diyaloglar kavramalı beni. hikaye sağlam olmalı. kış uykusu benim için her şeyiyle göz dolduran bir filmdi.

bu tür ağzımı sulandıran filmler izlediğimde günüm harika geçiyor. yüzüme hemen bir "iyi ki izledim" gülümsemesi yerleşiyor. dünya daha güzel, hayat daha neşeli, insanlar daha iyi oluveriyor. bakkalla merhabalaşarak, kuaföre hafif baş selamı yaparak, kapıcıya kolay gelsin diyerek eve giriyorum.

o yüzden sinemayı sevmeyeni anlamam ben bir türlü. sinema sevilmez mi ya? dondurma sevmemek gibi bir şey bu...

çağlar iyice


ben kitapların altını çizerek okumayı severim. hem de öyle kurşun kalemle ve silinebilecek şekilde çizmem, tükenmez kalemle çiziveririm bütün paragrafı. eskiden yazmazdım ama son senelerde, kitabı hangi tarihte nereden aldığımı da yazıyorum ilk sayfaya. annem 40 yıldır bu şekilde kitap okur, sanırım yaş aldıkça anneme benziyorum.

siz hiç "bitmesin diye, okumuyorum" dediniz mi bir kitap için? dedim ben. böyle dediğim 1 elin parmakları kadar kitap var ve bence bunun için oldukça şanslıyım. çünkü her insanın hayatında böyle kitaplar olmalı. yok bence ama olmalı...

erken kaybedenler'i bitirdiğimde ağlamaklı olmuştum. sonraki bir kaç günüm "kitapların en güzelini okudum, bundan sonra okuduğum her kitap bundan daha az etkili olacak" diye düşünerek geçti. sonra unuttum bu hissi tabii ama içine düştüğün bir kitap olması, her kelimenin sende bir anı bırakması harikulade bir histir. sanki yazar yanı başında yazıyordur kitabı, öyle içine içine hissedersin ne düşündüğünü, işte o daha da harikulade bir histir.

emrah serbes kitap yazmaya devam etsin, başına bir şey gelmesin diye bilmediğim tanımadığım bir güce dua ediyorum kimi zaman. malum ülkemizde direnişçilerden çocuklara kadar herkesi öldüren bir mekanizma var. o yüzden "başına bir şey gelmesin de yazsın" diye bir yerlere dileğini bildirmek gerekiyor.

uzun lafın kısası, yeni kitabı çıktı. 6. gündür elimde. az az okuyorum bitecek diye...

hepimiz çağlar iyice'yiz.

2 Ocak 2014 Perşembe

10 puan


10 puan, 10 puan, 10 puan, 10 puan ve 40 puanla şampiyon...

geçti bir yıl daha ömrümüzden...


memleketin ahlaki olarak boka sardığı günlerdeyiz. anlaşılan o ki, ülkenin tepesinde rüşvetsiz iş yapan yok. öve öve bitirilemeyen her türlü icraatta, kapalı kapıların ardında pazarlıklar yapılmış. bir otoban = bir çuval para, bir marmaray = 3 çuval para, 1 köprü = 2 çuval para, 1 toki inşaatı = bir ayakkabı kutusu para. yazık ki bu haberleri patlatan cesur yürekli savcılar, gözü pek araştırmacı gazeteciler, korkusuz emniyet müdürleri ya da "gezi"zekalı bir kaç iyi adam olmadı. başka bir karanlık dünya; cemaat hareketi oldu. dolayısıyla son durum; tencere dibin kara, seninki benden kara. biz de maaşa talim garibanlar olarak bu iğrenç savaşı, büyük bir şaşkınlık içerisinde izliyoruz. usta da arada çıkıp çıkıp, dalgalı ekonomiden bizi sorumlu tutuyor. gerçi en son -camide içki içip, toplu seks yaptılar- da demişti. o yüzden pek umursamıyoruz açıkçası.

gezi direnişi, mevcut parlamenter sisteme daha yansıyamadığından, ben ve benim gibi insanlar, yaklaşan yerel seçimlerde kime oy vereceğini bilemiyor. aç açıktayız yine. zaten bu savaşta anca bir oyumuz vardı, onun da önemi olmadığı anlaşıldı. boşlukta savrulup duruluyoruz. bundan 1-2 sene sonraki durumumuzu sihirli bir kürede görmeyi çok isterdim...

her yılbaşında bir sürü dileğimiz oluyor, yeni yıldan beklentilerimizi sıralıyoruz bir bir... bu sene sadece şunu diliyorum;
daha iyi direndiğimiz bir yıl olsun. azıcık öğrendik, devamını getirelim 2014'te.

haa, bir de gelinlik bana yakışır bence. bu da kişisel istek :)

fotoğraf: frankfurt'ta kısmet arayanların kilit bağladığı bilmem ne köprüsü. bu da çalışmazsa, kendimi o köprüden atacağım. (kesin bilgi)