7 Haziran 2020 Pazar

martı



martılarla tanışmam 83 yılında, adaya taşındığımız ilk gece oldu. ayancık'tan apar topar geldiğimizden henüz bir evimiz yoktu. yaz tatili nedeniyle kapalı olan lisenin, boş bir sınıfında kalıyorduk. eşyalarımız kutularda başka bir sınıftaydı.
hava kararmıştı, perdesiz büyük sınıf camlarından gökyüzünü görebiliyordum. annemle baba radyo dinleyip, sohbet ediyordu. ne çok parlak yıldız var...
yeni okulumu, evimizi, arkadaşlarımı düşünerek uykuya daldım. gece yarısı ton ton göbekli bir amcanın şen kahkahası ile uyandım. nasıl gülüyor... çok komik bir şey olmuş, belli... ne acayip yer burası... tekrar daldım uykuya...
ton ton amca her gece ve her sabah gülmeye devam etti. sonraları öğrendim ki onlar martıymış...

ilerleyen zamanlarda boy boy martılar bizim evin havalandırma boşluğuna düştü çatından. babam sayısız kez onları, o küçücük karanlık yerden çıkarıp, tekrar havaya saldı. babamı düşman sanan martı önceleri direnip, kanat çırpar, sonra ya anladığından ya da çaresizlikten teslim olurdu babamın kollarına. yaklaşık haftada bir yaşanan bu etkinlik, apartmanın ben yaşlardaki bütün çocukları için konuşacak yeni bir mevzu ve heyecan dolu dakikalar demekti.

gel ve git zaman martı sesini duymaz olmuştum, dün gece uzun bir aradan sonra ilk kez yatak odasının açık penceresinden içeri ton ton göbekli amca kahkahası doldu. güldüm, ninni gibi geldi, uyuyakaldım.

martı sesi; bana adaya, denize yakın olduğumu, güvende olduğumu hissettirir. benim için bin bir çeşit okyanus sesinden, meditasyon müziğinden, yağmur damlasından, yaprak hışırtısından güzeldir. çünkü ev sesidir, yuva sesidir, çocukluğumun sesidir.

belki adada büyümüş bir sürü insanın, kışın şehirde denize yakın semtlerde ev tutması hep bu yüzdendir...  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder