25 Ocak 2009 Pazar

film izlemeye devam ediyorum...

güz sancısı

bizim ülkemizin eylül ayları sancılıdır bir miktar malum... güz sancısı da 1955 eylülü'nü hikaye etmiş kendine... ama hikayeyi nereden anlatacağını şaşırmış sanki. işin politik yanını mı yoksa aşk kısmını mı öne çıkaracağına karar verememiş bir türlü... ne esas oğlanla kızın arasındaki o tutkulu aşkı hissedebiliyor seyirci ne de 50'lerdeki siyasi ortama hakim olabiliyor. sevmiyorum böyle "suyundan da koy" filmleri...

filmde sakil duran bir taraf vardı... nasıl desem??? samimi, sahici değildi sanki. belçim erdoğan'ın bir sinirlenme sahnesi vardı ki bence tiyatro sınıflarına "olmaz böyle şey" adı altında ders koydurabilir. murat yıldırım arkadaşımız dizilerde oynamaya devam etsin, zira sinema filmlerinde oynaması sağlığa zararlı.

bizim olduğumuz sinemadan mı kaynaklanıyordu yoksa film mi öyleydi bilmiyorum ama kimi yerleri ses sorunu nedeniyle anlamadım ben...

benim içime sinmedi "güz sancısı"... hatta sonrasında karnıma sancılar girdi, "daha iyisi olabilirdi, daha iyisi olabilirdi" diye...

vali

vali'den bahsetmeye dilim varmıyor aslında. ülkemde insan öldürmenin, birşeylerin üstünü göstere göstere kapatmanın bu kadar kolay olması kanıma dokunduğundan; ne oyuncular için ne de teknik açıdan birşey söyleyeceğim... boğazımda "devrim arabaları"nı izlerken oluşan yumru yine oradaydı...

peki biz vali'yi kaç kişi izledik? 10, bilemedin 15...

ey at gözlüğü takma konusunda uzman olan canım ülkemin canım insanları... satılıyoruz, peşkeş çekiliyoruz, öldürülüyoruz, susturuluyoruz, dövülüyoruz, kaybediliyoruz, hapislere atılıyoruz... uyan artık, ayağa kalk noolur, bağır, isyan et, "yeter artık" de... ama susma!!! lütfen susma artık!!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder