21 Nisan 2010 Çarşamba

dubai sonrası


aslında racon itibariyle, bu yazıyı ingilizce kaleme alacaktım ama izleyenlerim genelde türk olduğu için bundan vazgeçtim. güneşli ve sıcak dubai'den, serin ve bulutlu bir istanbul sabahına uyandım. kül bulutları yüzünden gelemeyeceğim endişesi yaşadım ama havaalanındaki rahatsız koltuklarda, beş parasız olmadığım için de sevindim doğrusu. evde oturup, dua ettik... ama işe yaradı sanırım...

"yediğin içtiğin senin olsun, gördüklerini anlat" diye ısrar ettikleri için birkaç dubai notu yazmak şart oldu :)

modacı cavalli, dubai'de kulüp açmış bir süre önce. ihtişamı ve pırıltısı ile dubai'ye yakışır bir performans sergilemiş. size tavsiyem, yukarıya çıkarken merdivenleri değil, asansörü kullanın. hayatımda gördüğüm en seksi ve karanlık asansöre sahip. duvarlarını postla döşemişler post... düşünün...

alışveriş merkezlerinden birinde (arapça bir adını var, hatırlamam mümkün değil)su ve ışık gösterisi izledim... inanılmazdı gerçekten...

çok güzel restoranlarda çok güzel yemekler yedim...

bir şehrin, caddesi sokağı yerine, alışveriş merkezleri olması garip tabii, insanın sürekli para harcıyası geliyor. bir kalemdir, bir elbisedir, alası geliyor. benim de geldi :)

yılın bu mevsiminde, nisan ayında, denize girmek muhteşemdi. muhtemelen siz istanbul trafiğinde can çekişirken, montlarınız, botlarınız ve atkılarınızla yürüyüş yaparken ve 32 derecede, güneşin altında cildime zarar vermekle meşguldüm :))

bu tatilin sponsoru canım ece'ye ve ingiliz selim'e teşekkür etmeden olmaz. bu tatilimi onlara borçluyum. aldığım ve sizinle paylaşırsam nazar değeceğinden çekindiğim haberler de tatilimize sevinç kattı... ece ;)

türkçe televizyonuma, esprili kedime, beni çok özleyen anneme, huysuz ama tatlı sevgilime, baharın en güzelini yaşayan adaya, cadde ve sokaklarıma geri döndüm... buyurun tepe tepe kullanın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder