11 Kasım 2015 Çarşamba

acı...

bir ara şöyle yazmışım:

...lanet olsun ki; acı bir başına yaşanan bir duygu. keşke dağıtabilsem arkadaşlarıma parça parça. ama yok, illa yapayalnız çekeceksin. illa kanını yerden kendin temizleyeceksin. illa kendin sileceksin gözyaşlarını. illa bacaklarını çekip karnına yattığında soğuk yatağa, yalnız olacaksın. illa tek başına uyanacak, tek başına ağlayacaksın duşta. kimse merhemin değil, kimse dermanın değil, kimse acını hafifleten değil. bu hayattaki sevinçlerin hepsini paylaşabilirsin. gülümsemek, gülmek, kahkaha hepsi kalabalıkken daha güzel ama acı var ya acı, işte o tek.
acı, nefesini keser, aklını uyuşturur. acı, ellerini kollarını bağlar. acı, gözlerini yakar. acı, saçlarının dibinden başlar ve ayak parmak uçlarına kadar sarar seni. acı, kulaklarını zonklatır, başını döndürür. acı, bıçağı karnına saplar ama sonra bir de içerde çevirir ki daha çok kan aksın. acı, seni alır bir duvara vurur, sonra alır diğer duvara vurur. acı, karartır. acı, senden parçalar koparır. acı, yetiştirip güzelleştirdiğin her türlü duyguyu alır, şöyle bir sallar, üzerine tükürür. acı, kör eder. acı konuşturmaz. acı seni alır, “cehennem burası bebeğim” der, bırakır…

melisa kesmez de kitabında şöyle yazmış:

bin kere anlattığım, onların da bin kere nasihatleriyle taçlandırdığı aynı konu. işe yaramaz, kendi dahil kimseye faydası olmayan bir adamla birlikteyim. saplanıp kaldım ona. bir adım ötesi yok. varsa uçurum. bırakamıyorum. onların durduğu yerden tek bir ayrılık kararıyla çözülecek basit bir sorun bu. benim baktığım yerden, uzun süredir katlandığım, çıkış yolunda defalarca kaybolduğum, içinde kalmaya kendimi kim bilir kaç kere ikna ettiğim, çok bilinmeyenli bir denklem. çaresi elbette onların önerdiği gibi ayrılık falan değil.
....
hayatlarında hiç yalnız kalmamış kadınlar beni anlar mı peki? işe yaramaz da olsa o gidince hayatın ne biçim tenhalaşacağını, kız arkadaşlarının doluluğu içinde sana bir pazar günlerini ayırma ihtimalinin yılda en fazla 3, bilemedin 4 olduğunu kimse bilmiyor mu? bu kadınlar hiç duymamışlar mı eşyanın sesini "evde bir nefes olsa keşke" diye iç geçirdikleri tenha bir pazar gecesinde? sırf o nefes sesinin hatrına, insan nelere katlanır bilirler mi? hayatlarında hep doğru ata oynamış kadınlar için her şey ne kolay. benim gibi daha ilk yüz metrede kaybedeceği aşikar, düz yolda yürümesini bile beceremeyen, atlara düşkün biri için hayat çok farklı bir yer....
(atları bağlayın geceyi burada geçireceğiz kitabından)

şimdi de şöyle bir ekleme yapıyorum:

acı, zamanla izlerini kaybettiriyor. yaralar, zamanla (başka bir şeyle değil, sadece zamanla) kapanıyor, kabuk bağlıyor. kelimeler ve anılar hafızadan birer birer uçuyor. beyin, devreye giriyor ve kalbi şöyle hafifçe sağa doğru itip, kral koltuğuna oturuyor. hayatının boşlukları hızla doluyor. artık sevmediğinden ya da her şeyi unuttuğundan değil. acı çekmenin sonu olmadığından, dünya dönmeye devam ettiğinden, kendini sevdiğinden ve bunun hata olmadığını bildiğinden...

aşk güzel şey dostum. ne demiş; aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır.
o zaman "aşk"a ve karnımızdaki kelebeklere içelim bu akşam.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder